Yunancada “hydro” ‘su’, “phobos” ‘korku’, “philia” ise ‘arkadaşlık’ anlamına gelir. Bunları sırası ile birleştirirsek hidrofobik sudan korkan yani suyu sevmeyen; hidrofilik ise suyla arkadaş yani suyu seven anlamına geliyor.
Bu yüzeyler suyla yaptıkları değme açısına göre adlandırılırlar. Değme açısı bir katının bir sıvı tarafından ıslatılma miktarının nicel ölçümüdür. Değme açısı (ı) 90 dereceden küçükse sıvı yüzeyi ıslatıyor; ı, 90 dereceden büyükse ıslatmıyor denir.
Su damlası yüzeyde yayılma eğilimi gösteriyorsa buna hidrofilik yüzey; damla yayılmak yerineküresel bir şekilde durma eğilimi gösteriyorsa hidrofobik yüzey adı verilir.
Süperhidrofobik sudan nefret eden, süperhidrofilik ise suyu çok seven demektir. Eğer yüzeyler bu eğilimleri çok fazla gösteriyorsa, yani su damlası tamamen yayılıyorsa ve yüzeyle yaptığı açı 5 dereceden küçükse (0 dereye yaklaşıyorsa) bu- na süperhidrofilik; damla nerdeyse küresel bir şekilde duruyorsa ve yüzeyle yaptığı açı 150 dereceden büyükse (180 dereceye yaklaşıyorsa) süperhidrofobik yüzeyler denir.
Hidrofobik Suyu İten Yüzey:
Hidrofilik Suyu Çeken Yüzey:
Değme açısını etkileyen en önemli faktörler katının yüzey enerjisi ve pürüzlülüğüdür. Yüzey enerjisi, yüzey gerilimi sonucu ortaya çıkar. Bir kristal yapısı düşünürsek, bu kristalin içindeki bir atom her yönden çekme kuvvetine maruz kaldığı için kararlı bir şekilde yerini koruyabilir. Yüzey atomları için aynı durum sözkonusu değildir. Yüzey atomu, içerideki bir atoma uygulanan çekme kuvvetinin yarısını hisseder ve bu yüzden yüzeyden kopma eğilimi gösterir bu da yüzey gerilimi yaratır. Yüzey gerilimi düştükçe temas açısı da düşer. Yüzey pürüzlülüğünün artması ise hem hidrofilik hem hidrofobik özelliklerin artmasına neden olur. Hatta pürüzlülük olmadan ulaşılabilecek maksimum değme açısı hidrofobik bir yüzey için 120 dereceyi geçemez. Pürüzlülük yüzeyle su damlası arasında hava sıkışmasını sağladığı için aradaki etkileşme miktarını da düşürür, dolayısıyla değme açısı hidrofobik yüzeylerde artar.
Boya koruma ürünleri olan wax ve sealant'ların çoğu hidrofobik yani su itici yapıya sahiplerdir. Bunlar suyun yüzey üzerinde boncuk boncuk durmasını sağlarlar. Bu da aslında biz son kullanıcılarda çok olumlu ve keyifli bir hava yaratmaktadır.
Bu konuda bilmemiz gereken hidrofobik ve hidrofilik yüzeylerin kirlenme veya kolay temizlenme üzerinde doğrudan bir etkisi olmadığıdır. Kir tutmama çok ayrı bir özelliktir. Bunu su iticilik ile karıştırmamak gerekir. Su itme ayrı, kir tutmama ayrıdır. Suyu çok iyi iten ve sıkı boncuklanma sağlayan bir wax kirlenmeyi de geciktirir diyemeyiz.
Örnek vermek gerekirse AutoGlym HD wax çok iyi bir su iticiliğe sahiptir fakat diğer yandan çamur tabakasını mıknatıs gibi çeker ve araç temizlemeyi de zorlaştırır. Collinite 476's AG HD wax kadar su iticiliğe sahip değilse de kir tutmama özelliği ondan çok iyidir (sadece örnek).
Boya üzerinde her iki kaplamanın da birbirine göre artı ve eksileri vardır. Örneğin yağmurlu bir günde seyahat ediyorsanız aracınızı park ettikten sonra eğer hidrofobik bir kaplama uyguladıysanız boyanın üzerinde litre bazında daha çok çamurlu su birikir ve kuruduğunda çamur tabakası olduğu gibi kalarak araç çok kirlenmiş olacaktır. Diğer yandan eğer hidrofilik bir kaplama varsa aracın üzerinde daha az su birikir ve araç kuruduğunda daha az kirlenmiş olur.
Hidrofobik kaplamanın artıları ise boncuklanma kullanıcı üzerinde olumlu bir etki yaratır. Yağmur sonrası aracın üzerindeki boncukların görüntüsü bize keyif verir. Bu diğer arabalarda olmadığından detaycı adamın aracını direkman diğerlerinden ayırır ve dikkat çekerDiğer yandan yıkama sonrası aracı silmeyi ve kurulamayı kolaylaştırır. Aracı hortum ile yıkıyorsanız aracınızı su ile kurulayabilirsiniz. Nasıl mı; eğer bir perde kendi halinde akan su ile geçerseniz aracın üzerinde birkaç damla dışında neredeyse su kalmaz. Bu da daha az kurulama yani daha az efor ve daha az kılcal çizik demektir.
Cam su itici ürünler de hidrofobik ürünlerdir. Su damlalarının camla daha az teması sonucu rüzgarın etkisi ile su damlaları camdan akıp giderler.